GIRL, INTERRUPTED
- Beyzanur Odacı Cantürk
- 10 Ağu 2021
- 2 dakikada okunur
Güncelleme tarihi: 15 Ağu 2021
Analiz için seçilen film Girl, Interrupted (1999) isimli filmdir. Analiz psikopatolojiler kapsamında yapılacaktır. Gerçek bir hayat hikâyesine dayanan film, Susanna Kaysen'ın aynı isimli otobiyografik romanında uyarlanmıştır. Film 60’lı yıllarda geçmektedir. Kaysen aspirin ve alkolle intihar teşebbüsünde bulunmuştur. Daha önce psikolojik yardım almamıştır ve yaşanan bu olaydan sonra görüştüğü psikiyatrın yönlendirmesi ile bir akıl hastanesi yatırılmıştır. Aldığı teşhis Sınırda (Borderline) Kişilik Bozukluğudur. Tanısına neden olabilecek nedenler arasında yaşadığı yılların baskısı ve aile tutumu gözle görülür haldedir. Ailesi Susanna Kaysen’ı kabullenen bir tutum içerisinde değildir. Kızlarının hastanede oluşu dahi onlar için çevrelerine karşı utanılabilecek bir durumdur.
Susanna Kaysen, öz bakımına dikkat gösteren, eğitimi görece normal seyrinde olan on sekiz yaşında genç bir kadındır. Düşünce akışında kopukluklar vardır ve dikkati yoğun biçimde dağınıktır. Depresif bir ruh haline sahiptir fakat kendi duygularını okuyabilmek noktasında sıkıntıları vardır. Hastane öncesindeki yaşantısında pek fazla arkadaşlık ilişkisi yoktur. Hastanede başlayan süreçle birlikte kendisini bir grubun üyesi olarak hissetmiş ve yeni arkadaşlıklar kurmuştur. Gördüğü tedavilerin yanı sıra kurulan bu arkadaşlıkların iyileştirici gücüne de şahitlik ediyoruz.
Sınırda (Borderline) kişilik bozukluğu kapsamında gösterdiği semptomlar ise okul, aile ve romantik partner ilişkileri gibi çeşitli bağlamlarda görülmektedir. Kendine kötülüğü dokunabilecek alanlarda dürtüselliğe sahiptir. Romantik partnerlerinden birisi ile ilgili verilmiş bir sahnede önce onu göklere çıkarışını ve ardından bir anda yerin dibine sokuşunu görüyoruz. Bu tutum, tutarsız kişilerarası ilişki örüntüsünün bir örneğidir. Arkadaşlık ilişkilerinde de yer yer bu durumu gözlemleyebiliyoruz. İntihar girişimi de belirgin semptomlardandır. Yardım isteği ile dahi olsa, repertuvarında başka bir eylemin olmayışı problematiktir. Bulunduğu anda kalamayışı, sürekli bir biçimde geçmişle şimdi arasında savruluşu çözülme belirtisidir. Susanna Kaysen’ın film boyunca belirgin biçimde kimlik kargaşası yaşadığına tanıklık ediyoruz. Temel sorusu ise delilik mi yoksa normal bir insan etiketi mi alacağı konusundadır. Ayrıca ayrılma durumundan kaçınma gösterdiğini de görebiliyoruz. Bu davranışa örnek olarak arkadaşlarından birinin ölümüne sebep olan partnerine, kendisine ters gelmesine rağmen karşı koyamayışını verebiliriz. Yaşanan durumdan pişmanlık duymuştur. Ve bu da tedavi sürecinde dönüm noktası sayılabilecek bir olay haline gelmiştir.
Tedavisi ilaçla ve terapi ile sürdürülmüştür. Ancak yer yer ilaç kullanımını aksatmış ve terapiye direnç göstermiş olsa da sürecin sonunda, yaşanan her şeyin onu nasıl beslediğini görüyoruz. Ayrıca düşündüğü şeyleri yazarak dile dökmesi de süreci beslemiştir. Susanna Kaysen, hastanede geçirmiş olduğu bir yılın sonunda taburcu olup ayaktan tedaviye devam edebilecek ve hayatının kontrolünü ele alabilecek haldedir.
Yazımı sonlandırırken filmden hem Kaysen’ın hastanede kurduğu ilişkilerin derinliğini kavrayabileceğimiz hem de etiketleme üzerine düşündürten bir alıntı yapmak istiyorum “Sağlıklı bulundu ve dünyaya geri gönderildi. Son teşhisim: iyileşmiş bir Borderline. Bunun anlamını hala bilmiyorum. Deli miydim hiç? Belki. Belki de hayat deli. Delilik, ne parçalanmak ne de karanlık bir sır saklamak. O, genişletilmiş sen ya da ben. Yalan söyleyip bundan hoşlanmak. Sonsuza dek çocuk olmayı dilemek… Onlar mükemmel değildi. Ama benim arkadaşlarımdı. 1970’lere kadar birçoğu oradan çıktı. Ve hayatları var. Kimini gördüm kimini bir daha görmedim. Ama kalbimin onları düşünmediği bir gün yok.”
Opmerkingen