KIRMIZI HAP
- Beyzanur Odacı Cantürk
- 10 Ağu 2021
- 2 dakikada okunur
Güncelleme tarihi: 13 Ağu 2021
Matrix filminde başlangıca gidelim. Kırmızı ve mavi haplar şimdi önünüzde olsa hangisini tercih ederdiniz? Mavi hapı alıp gerçekliğine inandığınız dünyada var olmaya devam mı ederdiniz yoksa kırmızı hapı almaya cüret edebilir miydiniz? Felsefe eğitimi aldığım dönemde Descartes, sanal gerçeklik ve Matrix filmi çerçevesinde hocamızın sürdüğü konuşma sonunda –gerçek dışı gelebilir- önümde duran masadan şüphe ettiğimi hatırlıyorum. Kısacık bir an. Garip bir keyfi vardı bu tür düşünmenin, düşünce deneyleri yapmanın. Yüzyıllardır çekiciliğini koruyan bu konudan kısaca bahsetmek istiyorum.
Modern felsefenin kurucusu Descartes Meditasyonlar’ının ilkinde hayatının erken dönemlerinden itibaren birçok yanlış konuyu doğru kabul ettiğini ve bunu da aslında farkında olduğunu söylüyor. Bilimler alanında sağlam ve kalıcı bilgi ortaya koymak istiyorsa ancak daha önce inandığı her ne var ise bu kanılardan kurtularak, her şeye temellerinden yeniden başlayarak yapabileceğini söylüyor. Şimdiye dek en güvenilir olarak öğrendiği şeyler duyulardandır fakat bunlar zaman zaman yanıltıcıdır. Bu durum bir kez dahi yaşandığında bir daha duyulara güvenmemek gerekir. Ancak kimi zaman duyu verilerinden kuşku duymak olanaklı değildir. Örneğin; o an ateşin önünde, orada bulunuyor oluşu. Eğer deli değilse bedeninin ateşin önünde onun sıcaklığını hissettiğini nasıl yadsıyabilir? Yine de bir insandır ve “o şaşkınların” uyanıkken gördüklerini o rüyalarında görmektedir. Üzerine düşününce rüyada veya gerçekte olduğunun kesin bir belirtisinin olmadığını söylüyor.
Meditasyonlar eserinde belirtir, “Ne ki, uzun zamandan beri kafamda her şeye gücü yeten bir Tanrı’nın var olduğuna ve kendimin de onun tarafından yaratılıp biçimlendirilmiş, neysem o kılınmış olduğuma dair belli bir fikir de var. İmdi O’nun, hiçbir dünyanın, hiçbir göğün, hiçbir yayılımlı cismin, hiçbir şeklin hiçbir büyüklüğün, hiçbir yerin var olmamasını ama yine de benim bütün bu şeylerin idesine sahip olmamı ve bütün bunların görüşümün dışında var olmadığını sanmamı sağlayacak şekilde davranmadığını nereden bileceğim?” Bu noktada Tanrı’nın böyle bir yanılgıya düşürmeyeceğini çünkü onun en yüksek iyi olduğunu belirtir. Peki, en yüksek iyi neden ara sırada olsa yanılgıya düşecek şekilde yaratmıştır insanı? Tanrıya aykırı gibi görünse de bu durum verilmiş bir izindir. Aslında Tanrı değil de hilekâr kötü cinin aldatmak için elinden geleni yaptığı söylüyor Descartes.
Kesin olanla karşılaşana kadar içinde en küçük kuşku taşıyan her şeyin baştan sona yanlış olduğunu biliyor gibi, bir yana atmakla başlıyor. Gördüğü her şeyin yanlış olduğunu, belki de bu dünya da hiçbir şeyin kesin olmadığı varsayıyor. Eğer bir aldatıcı var ve beni aldatıyorsa hiç kuşkusuz bende varım. Var olduğundan emin olan ben ne olduğumu bilmiyorum. Düşünmekten başka neyim? Düşünce bana ait olabilen yüklemdir ancak ne sürece? Düşündüğüm sürece. Yalnızca düşünen bir şeyim. İmgelediğim şeyler gerçek olmasa da imgeleme gücünün kendisi bende vardır.
Descartes kuşkuyu yöntem olarak kullanmıştır. Akılcı ve sezgici bir yerden felsefesini temellendirmiştir ancak gerçeklik tartışması hala ve belki hiçbir zaman netleşemeyecek bir konudur. Konu hakkında en bilinir düşünce deneylerinden biri de 1981 yılında Hilary Putnam tarafından geliştirilen “Kaplar İçindeki Beyinler”dir. Sizlere eğer kırmızı hapı tercih etmeye daha yakınsanız içinde bu düşünce deneyinin de anlatıldığı, değerli hocam Prof. Dr. Zekiye Kutlusoy’un kapsamlı ve ufuk açıcı makalesini* okumanızı önereceğim! Zihniniz açık olsun.
KAYNAKÇA
DESCARTES, R. (2014), Meditasyonlar Gassendi’nin Meditasyonlar’a İtirazı ve Descartes’in Bu İtirazlara Yanıtı, çev. İsmet Birkan, BilgeSu Yayıncılık, Ankara (3.Baskı).
*Kutlusoy, Z. (2014). Sanal Gerçeklik Bağlamında Septik Bir Tartışma: Kaplar İçindeki Beyinler. Düşünme Dergisi, 2147-1622(5), 7-13.
Comments