top of page

MOMO

  • Yazarın fotoğrafı:  Beyzanur Odacı Cantürk
    Beyzanur Odacı Cantürk
  • 10 Ağu 2021
  • 2 dakikada okunur

Michael Ende ile tanışmam Momo vesilesiyle oldu. Kalemiyle büyüledi beni. Su gibi bir üsluba sahipti Momo. Eser anlattıklarıyla olduğu kadar okuyucu genişliğiyle de özel bence. Küçük bir çocuktan yetişkin bir bireye kadar okunabilir. Her dönemde bambaşka şeyler hissettirip, öğretebilecek bir yoğunlukta. Ben kitapların doğru zamanda kişileri bulduğuna inananlardanım. Eğer bir eseri vaktinden önce alırsanız elinize okuyamazsınız. Okusanız da içine girmezsiniz. Momo benim için tam zamanında imdadıma gelen bir kitap oldu.

Çevremde yaş alan her sevdiğime, “Yaşadım dediğin yaşların olsun.” derim hep. İsterim ki ıskalamayalım yaşamı. Yıllar sonra baktığımızda bu zamanların yoğunluğu çarpsın bizi. Oldu işte, yaşadık diyelim. Peki, modern dünya da bu ne kadar mümkün? Öyle ki gündelik hayatımızda pek çok şey bizlerin derin alışkanlıkları haline gelmiş ve ömürlerimizden çalar halde. Kimi zaman öyle sinsi oluyorlar ki fark etmiyoruz bile. İnsan ömrü bu kadar kısayken şu anda yaptığım şeyi gerçekten yapmak istiyor muyum diye bile sormuyoruz kendimize. Klişe bir biçimde işlerimiz, yaşadığımız şehirler, rollerimiz, eğitimimiz gibi konulardan bahsetmiyorum. Çok daha basit! Telefonlarımız, televizyonlarımız, kimi sosyal ilişkiler gibi aslında isteyerek yaptığımızı sandığımız şeylerden bahsediyorum. Beynimizi neye, nasıl alıştırırsak hep bir biçimde onu tercih edeceğiz. Bu üç saat sosyal medyada vakit geçirmekte olabilir, yüz sayfa kitap okumakta ya da kült bir filmi izlemekte olabilir. Bu tercihleri yaparken ne kadar özgürüz?

Genelde duyarız; “Zaman yetmiyor! Keşke günler daha uzun olsa.” diye. Öyle mi sahiden? Yoksa bizler savrulmaya ve hiçbir şeye yetişememeye mi alıştık? Öyle ki kendimize ayırdığımız zamanlar bile planlı. O anın içindeyken bile gelecek hesaplaması yapar haldeyiz. Kendimizi ana bırakıp, doyunca hissedemiyoruz. Bu durum eğitim sürecimizde bile ortaya çıkabiliyor. Onlarca uyaranın içinde bizim için önemli olana gerçekten odaklanamayabiliyoruz. Ruhsal dünyamızda da yaşanabiliyor bu durum. O nedenle yaşamda olabildiğince var olabilmek gerekliliğine inanırım. Momo’nun insanları büyülemesinin sebeplerinden biri de buydu bence. Kafasında o anı ilgilendirmeyen başka şeyler olmadan diğerlerinin ona anlattıklarını sadece dinliyor. Bu durumda insanları sarıp sarmalıyor. Hiç unutmam kendisi aynı zamanda psikolog olan bir hocam mesleğe yeni başladığı zamanlardan bir danışanını anlatmıştı. Kendisi aslında bir psikolog olarak ne yapacağını pekte bilmez bir haldeyken danışanını sadece dinlemiş ve büyük bir iyileşme sürecine tanıklık etmiş. Dinlemenin, dinlenilmenin gücü böyle bir şeydir işte. Biz en son ne zaman böylece ana bıraktık kendimizi?

Ayrıca bir okuyucu olarak eser hem felsefe eğitimim sırasında öğrendiğim şeylere dokundu hem de masalsı dünyasına aldı beni. Hele “Sihirli Aynanın Masalı”! Öyle güzeldi ki. Hayalleri ve aşkları ile ölümsüzlüğü yaşayan iki aşığın masalı. İlerleyen yerlerde ise gerçekleşmiş bir hayalin ne kadar tehlikeli olabileceğinden bahsediliyordu. Kimileri için kurulacak hayali kalmaması nefes almamakla eş değer gibidir. Bu günü, dünü ve yarını anlamlandırmak bu nedenle önemlidir.

Son olarak tüm halkın kurtuluşundan sonra iyice anlıyoruz ki acelece hayatı sömürmek bıkkınlık ve bitişi getirir. İçimizde insansal olan ne varsa alır bizden. Geriye dönüşü olmayacak bir hale gelmeden önce doyunca hissetmeli, durup evrene ve kendimize bakmalıyız. Zamanı anlamlandırmak ve değer katmak elimizde!

Son Yazılar

Hepsini Gör
SARDALYE SOKAĞI

J. Steinbeck’ten okuduğum ikinci kitaptı Sardalye Sokağı. Diğeri ise yine kült eserlerinden biri olan Fareler ve İnsanlar’dı. İki kitapta...

 
 

Comentários


Não é mais possível comentar esta publicação. Contate o proprietário do site para mais informações.
Yazı: Blog
  • Instagram

©2021, beyzanur odacı cantürk tarafından Wix.com ile kurulmuştur.

bottom of page